Yazmak ve Yemek Yapmak
Birbirine bu kadar benzeyen başka iki eylem daha var
mıdır, bilmiyorum. Yazmak ve yemek yapmak.
Ben yazmak derken hikâye anlatıcılığını yani kurmaca
yazarlığını kast ediyorum daha çok. Yemek yapmayı da hikâye anlatıcılığına
benzetiyorum.
İyi bir yemek yapmaya veya iyi bir hikâye anlatmaya
başlamadan önce birbirine benzemeyen ancak birbiriyle uyum içinde olacağına
inandığınız malzemeleri bulursunuz. Bunlar yazarlıkta kavramlar, karakterler,
fikirler, mekanlar, temalar olabilir. Diğerinde ise yemek yapmakta
kullanacağınız malzemelere karar verirsiniz. Neyle ne iyi gider? Damak
tadınızın hafızasını yoklarsınız. Mesela portakal ve çikolata. İki farklı
tattır. Ancak bir tatlıda nasıl da yakışırlar birbirlerine. Tezatlardan yola
çıkarsınız bazen. Balla acı biber nasıl olur? Hikâye anlatıcılığından örnek
verecek olursak; ya karakter cenazede aşık olursa ne olur?
İkisi de biraz büyücülük gerektirir. Biraz davul tozu,
iki kurbağa bacağı, bir diş sarımsak… Elinin lezzeti olan aşçılar büyücülerden
çıkar. Unutamadığımız hikâyelerin anlatıcıları büyük büyücülerdir.
Bir de “teknik” yazarlar vardır. Çok fazla hesap
edilmiştir hikâye ve bu, dilden anlaşılır. Zaten hikâye dediğimiz şey dilin ta
kendisidir. Sevdiğim zeki teknik yazarlar var ama ben senaryo gibi teknik bir
işte bile içgüdüleriyle yazan yazarları seviyorum. Bilinçdışından yazan,
yüreğiyle yazan, korkusuzca yazan yetenekler onlar. Örneğin Nora Ephron böyle
bir hikâye anlatıcısıydı. Çok boyutlu, zihinde ve yürekte iz bırakan kadın
karakterler yaratmıştır. Artık aramızda değil. Buradan kendisini anmış olayım.
Aşçılıkta “teknik” olmak kuşkusuz sabit ölçülere ve
net tariflere bağlı kalarak yemek yapmak demek. Ben bundan yaratıcılığın
olmadığı “tatsız” bir mutfağı anlıyorum. Yeşil salataya bebek ıspanak koymak,
üzerine kaju eklemek yaratıcılıksa; yeşil salatayı klasik marul, domates,
soğanla yapmak kuşkusuz “teknik aşçılık” olacaktır.
Bunu aşmanın yolu yok. Üretilen her ne ise üreten
kişinin karakterini, ruhunu yansıtacaktır. Yaratılan iş bir aynadır. Yaratıcıyı
gösterir. Eser bizi içine alacaktır, değiştirecektir veya üzerimizde,
damağımızda hiçbir etki bırakmayacaktır.
En sevdiğim hikâye anlatma yolu sonunu bilmediğim,
kendimi karakterin kaderine bıraktığım yöntem. Yemek yapmakta da öyle. Manavdan
birkaç malzeme seçip sonunda ortaya ne çıkacağına bakmak inanılmaz keyiflidir.
Yaşamın da sırrıdır bu aslında. Bir maceraya atılmak. Tecrübe yaşamak. Yazmak
da yemek yapmak da kesinlikle bir tecrübedir.
Yazmak benim için daha çok ruhsal bir tecrübe, yemek
yapmak ise fiziksel. Yazarken kendi sınırlı bedenimden çıkıp başka dünyalara
ruhsal bir yolculuk yaptığımı hissediyorum. Belki de en güzeli bilinçdışının
dizginlerini bazen elden bırakıp bazen kontrol ederek ahenk halinde yazabilmek.
Yazmak nasıl olursa olsun büyük bir özgürlük alanı. Yemek yaparken de yaratıyor
olmanın getirdiği bir özgürlük duygusu var kuşkusuz.
Hepinize yaratıcı, üretken, bu özgürlük duygusuyla
dolu günler dilerim…
Sevgiyle,
Yorumlar
Yorum Gönder