Öykü: Pontiac Firebird
Ev sahibim kirayı ödeyemediğim için evden çıkarmıştı. Eşyalarımı götüreceğim bir yer bile yoktu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Hepsini apartman kapısının önünde bırakıp içmeye gitmiştim. Yürürken yarı sarhoş halde bir galeriye girdim. İçeride beyaz, üzerinde alev resimleri olan cillop gibi bir Firebird bana bakıyordu. Yaklaşan takım elbiseli, kel adam bir şeyler anlatmaya başladı. Ayakta zor dursam da çaktırmıyordum. Yani; sanırım. O anlatırken bir yandan hayal görüyordum. Tuhaf hayaller. Geniş bir yolda Firebird’ü sürüyorum, ileride serap, gözlerimi alan parlak güneş, ıssız yollar, rüzgâr…
“Hoş
geldiniz. Sizi Pontiac Firebird’le tanıştırayım efendim. Ateşi bütün bedeninizde
hissedeceksiniz. O sadece bir otomobil değil, 1978 doğumlu bir bebek, ruhunuzu
ısıtacak bir makine. Sizi ateşiyle öylesine sarıp sarmalayacak ki, ona yumuşak
makine bile diyebiliriz. Üstelik Firebird’e sahip olduğunuzda bütün gözleri
üzerinizde hissedeceksiniz. Bir yıldız gibi. Dünyada kazanılan bütün
madalyalardan, kupalardan, başarılardan daha yüce bir his bu. Yerinizde
duramayacaksınız çünkü Pontiac “gitmek” için tasarlandı. Hem de anında. Artık
istemediğiniz yerde vakit kaybetmenize gerek yok. Tek yapmanız gereken oradan
hızla uzaklaşmak. Unutmayın, kapının önünde sizi bekleyen bir yol arkadaşınız
olacak; Pontiac Firebird.”
O
konuşurken başım dönüyordu. Öylesine hoşuma gidiyordu ki bu his. Onu dinledikçe
gülümsüyordum. Firebird’ün şoför koltuğuna oturmak için izin istedim. Kapıyı
açtı, oturdum ve anlatmaya devam etti.
“Gerçek
bir Firebird sahibi ateşi hisseder. İçinizde bu potansiyel var. Görebiliyorum. Hani
şu her zaman genç kalanlardansınız. Ona “bebeğim” dediğinizi duyar gibiyim.
Onun için ödeyeceğiniz para size kattıklarının yanında ne ki? Siz bir otomobil
satın almayacaksınız, yaşama ateşinizi geri kazanacaksınız. Değmez mi? O sizi
mutlu etmek için var. O sizin için var. Belki yalnızsınız ve belki sizi şimdiye
kadar hiç kimse pek mutlu edemedi. Merak etmeyin, Firebird’ün içindeyken
yalnızlığınız uçup gidecek. Yolda rock
parçalar dinleyeceksiniz. Bir Pontiac Firebird biraz da rock’n roll demek. Rock’n
roll ise ateş ve hız demek. İşte başa dönüyoruz. Siz bir otomobil değil,
ateş satın alıyorsunuz. Ruhunuz üşüdüğünde Firebir’e atlayacaksınız ve kendinizi
yollara vuracaksınız. Hem de rüzgâr hızında. Lastikler yolla birleştiğinde
etrafa kıvılcımlar saçacaksınız. Siz bir Firebird sahibisiniz. Bu gösteriyi
herkes izleyecek. İzlenmek istemez misiniz? İyi misiniz bu arada?”
Firebird’ü
kullanıyor gibi yapıyordum ve ağzımla hınnn hınnnn hın diye sesler
çıkarıyordum. Motor sesi. Anlat dedim adama, devam et.
“Bırakın
Firebird sizi yaksın, bırakın ateş sizi bilmediğiniz yerlere götürsün. Kendinizi
yola bırakın. Aldatıldığınız, acı çektiğiniz bütün o günleri unutun. Yepyeni
bir hayata başlayın.”
Küfrettim.
Geçmişime sövdüm. Adamdan özür diledim sonra. O ise beni dinlemedi.
“Unutmayın,
o bir klasik. Klasikler asla yaşlanmaz. Tıpkı sizin gibi. Bunu siz de
biliyorsunuz. O kendinden başka hiçbir şeye benzemiyor. Tıpkı sizin gibi. Sadece
izin verin; Firebird hayatınızı değiştirsin. Ona sahip olduğunuzda o da size
sahip olacak. Birbirinizin olacaksınız. Evet, doğru anladınız; bu bir aşk
hikâyesi. Firebird sizin olmaya hazır. Siz de onun olmaya hazırsınız. Siz
birbiriniz için yaratılmışsınız. Kanınız kaynamaya başladı, öyle değil mi? Şu
dünyada insanın kanını kaynatan kaç şey var ki, söylesenize? Pontiac Firebird
en çok bunun için var. Yoksa biliyorsunuz, bazen yaşayıp yaşamadığınızdan bile
emin olamıyorsunuz. Üzülmeyin, Firebird size yaşadığınızı hissettirecek, öyle
olmasa bile…”
Arabadan
indim ve onun buz gibi gövdesine dokunarak çevresinde dolaşmaya başladım. Bir
yandan ayakta zor durduğum için ona yaslanıyordum aslında.
“Sizin
iyi bildiğiniz bir şey var; Pontiac Firebird yokken hayatınızda bir eksik yok
aslında. Elbette sıradan ve sıkıcı bir hayatınız varsa. Oysa siz sıradan
olamayacak kadar ateşlisiniz, bunu görebiliyorum, tıpkı Firebird gibi. Ateş. Sizin
kelimeniz bu. Neden somurtuyorsunuz? İçinizdekini ortaya çıkarın. Yoksa paranız
mı yok? O zaman Firebird’e kavuşmak için ne gerekiyorsa yapmalısınız. Ne
gerekiyorsa… Bu Firebird mutlaka sizin olmalı. Bir rüya olsa bile…”
Arabanın
çevresinde iki tur attıktan sonra yere düştüm. Adam yanıma geldi. Flu
görünüyordu. Anlatmayı kesmişti. Nasıl olduğumu soruyordu. Bir an
anlattıklarının bana ne kadar iyi geldiğini fark ettim. Devam etmesini
söyledim. Cebimde beş kuruş yoktu. Son paramla içmiştim. Bayılmak üzereydim. Kollarımdan
tutup beni sarstı. Sonsuza kadar anlatsın, ben de sonsuza kadar dinleyeyim
istedim.
Yorumlar
Yorum Gönder